Pep Guardiola’ya ne oldu? Çöküşe Haaland katkısı
Döneminin en çığır açan, en farklı kurgularından biriydi Matrix. Sineması izleyenlerin hafızasına birçok replik bırakmıştır. Bende kalan cümle ise Morpheus’un Neo’ya söylediği şu kelamdır: “Yolu bilmekle yolda gitmek ortasında fark vardır.”
Son periyotta bana bu kelamı yine anımsatan Pep Guardiola oldu. O da periyodunun çığır açan, futbola yeni kurgular kazandıran, dünyanın en başarılı birkaç teknik adamından biriyken; 6 Premier Lig, 3’er Bundesliga ve La Liga ile 3 Şampiyonlar Ligi Kupası kazanmış Katalan teknik adamın, bu dönem içine girdiği ve kurtulamadığı başarısızlık girdabı, kilometrelerce uzaklıkta Türkiye’de bizim de futbol sohbetlerimize bahis oluyor: Guardiola’ya ne oldu yahu?
Futbolun en yenilikçi ve başarılı teknik adamlarından biri olan bu adamın, bu dönem Manchester City’de yaşadığı bu bariz düşüşün sebebi ne olabilir?
Her baştan bir ses çıkıyor. Kimi özel hayatına, eşinden boşanmasına bağlıyorken, kimi kulübün finansal fair play yüzünden karşı karşıya kaldığı tüzel süreçlerin tesirine bağlıyor, kimi de Pep’in artık demode olduğunu argüman ediyor. Tahminen hepsi tahminen hiçbiri. Bu kadar başarılı insanların yaşadığı düşüşlerin asla tek, somut bir nedeni olmayacağını düşünürüm daima. Yani yolu bu kadar düzgün bilen bir adam, gün gelir birçok sebepten, bildiği yolda gitmekte zorlanır. İşte o sebepler ne olabilir, gelin birlikte baş yoralım.
RODRI OLMADAN GİDEN 23 PUAN
Hafta içi Şampiyonlar Ligi’nde 2-0 öne geçtiği PSG maçını 4-2 kaybeden ve Şampiyonlar Ligi’nden havlu atmaya yakın, ligde başkan Liverpool ile ortasında 12 puan fark olan Manchester City’de bu tablonun faturasını Guardiola’ya kesmeli miyiz gelin birlikte karar verelim.
Takımın kilit oyuncularının dönem içinde yaşadığı sakatlıkların kadro istikrarını ve kurgusunu bozduğunu baştan söyleyip o faktörü rafa kaldıralım. Bilhassa De Bruyne ve Rodri.
Topun süratle ileri oynanmasını isteyen Haaland’ın oyunun kalbi olduğu durumda, uzun mühlet sakat kalan De Bruyne’nin ani paslarının eksikliği ve kadronun her bir kesimi üzerinde tesirli olan, Guardiola kadrosunun en değerli kesimlerinden biri olan Rodri’nin sakatlığı. O sakatlığın yaşandığı Arsenal maçı dahil takım ligde Rodrisiz şimdiye kadar 23 puan kaybetti. Yokluğunda orta saha denetimi sağlamak için öbür oyuncular, her yerde ikili gayretleri kazanmak, takip etmek ve yetenek setlerinin dışında şeyler yapmak zorunda kalıyorlar.
Sonuçta Ballon d’Or kazananı bir ekipten çıkarın, bir yahut iki kıymetli oyuncunun sakatlığını daha ekleyin, alışılmış ki bir düşüş olacaktır. Fakat bir teknik yöneticinin vazifelerinden biri de eksikliklere tahlil üretmek. O vakit ana planı sakatlıklarla büyük darbe alan Guardiola’nın taktiksel açıdan neden düşüşe geçtiğini konuşalım.
ÇÖKÜŞE HAALAND KATKISI!
Öncelikle pres yapmak daima riskli bir oyun üslubu olmuştur. Yüksek bir savunma sınırı kullanmak, birçok vakit oyunu sıkıştırır ve rakip topa sahip olduğunda kâfi baskı yapılmazsa geride konum vermeye mecbur bırakır. Yani güçlü yanlar basitçe zayıf yanlara dönüşebilir. Guardiola’nın aykırı bek stratejisi üzere formasyon deneyleri de vakit zaman savunmada açıklar verdirince, Manchester City kolay gol yiyebilen bir grup haline dönüştü.
Diğer yandan bu oyunda santrforlara da büyük misyon düşer. Gerektiğinde topu almak için orta alana gelmeleri gerekir. Tıpkı Galatasaray’da Icardi’nin yapmaya çalıştığı üzere. Fakat Haaland tüm yeteneklerine karşın, yalnızca rakip alanda gol atma gücüne sahip, topu almak için orta alana gelmeyen bir oyuncu.
Rodri alanda olduğunda ekip nispeten Haaland’ı taşıyabiliyorken, artık varlığı alanda hep 10 kişi oynayan bir City olmasına sebep oluyor. Bu dönem ortalamasına baktığımızda maç başına yalnızca 7 kısa pas yapıyor. Ekip arkadaşları da bu durumdan rahatsız.
İngiliz basınına sızan ekip içi yorumlarda, “Bütün grup için değil hepimiz Haaland için oynuyoruz” diye yakınan oyuncular var. 9,5 yıllık kontrat yenilenmesi de kadroda birtakım oyuncuların canını şimdiden sıkmış. Haaland olmadan evvelki beş dönemde City, Haaland’lı iki buçuk dönemden, maç başına hem daha fazla gol atıyorken, hem de daha az gol yiyordu. O vakit City’nin çöküşündeki sebeplerden biri de Haaland olabilir mi?
BİR BÖLÜMÜN SONU
Guardiola’nın en dikkat alımlı özelliklerinden biri, taktiksel sistemlerini daima tekrar icat ederek rakiplerinin önünde kalmasıyken, rakipleri Guardiola’nın akıcı durum oyunu ve yüksek baskısını daha uygun karşılayabilir hale geldi. Bu taktiksel durağanlığın ve öngörülebilirliğin bir sebebi de, artık Guardiola sisteminin hegemonik hale gelmesi ve birden fazla teknik adam tarafından benimsenip muvaffakiyetle uygulanabiliyor olması…
Neredeyse her ekip artık pres yapıyor ve topa sahip oluyor. Herkes bir “Guardiolista”yken, “Guardiolista” olmak artık kâfi değil. Daha birkaç gün evvel Pep Guardiola, “Artık çağdaş futbol Bournemouth’un, Newcastle’ın, Brighton’un, Liverpool’un oynadığı gibi” diyerek, çağdaş futbolun eskisi üzere konumlanmaya dayalı olmadığını, ritmi inanılmaz bir formda yükseltmekle ilgili olduğunu söyledi. Bunu Guardiola’dan duymak aslında bir zamanın bittiğinin de göstergesi.
Futbol uygundan güzele fizik kalitenin öne çıktığı bir spora dönüşüyor ve adapte olamayan, takımını buna nazaran kurmayan harcanıyor. Tahminen de futbola bir ideoloji ve sistem gözüyle bakanların periyodu artık son buluyor, pragmatizm geri dönüyor. Esneklik ve adaptasyon şu anda moda.
Carlo Ancelotti takımının harikalığıyla fakat tıpkı vakitte pragmatizmiyle muvaffakiyet elde ediyor. Lionel Scaloni, Arjantin’le Dünya Kupası ve Copa America’yı kazandı ve orta alanında maçlara has küçük dokunuşlarla bunu yaptı. Avrupa Ligi Şampiyonu Atalanta, Gasperini ile pres yapıyor lakin bunu bir vakitler tanınan olan kanlı-gürültülü tarzdan daha dikkatli bir biçimde yapıyor. Hatta tekrar değer kazanan duran top setlerine olan ilgi de tıpkı bu dönem Arsenal’in korner setleri çeşitliliğinde bayrağı arşa taşıması üzere yeni pragmatizmin bir modülü olarak görülüyor.
ÖZEL HAYAT VE TÜKENMİŞLİK
İnsanız. Tabiatımızın sonları var. Uzun yıllar ağır konsantrasyon ve muvaffakiyetle iş yapan birçok meslek kümesinden insan tükenmişlik sendromu yaşadığını ve performansının düşüşe geçtiğini itiraf etti. Yeşil alanlar için de elbette bu durum geçerli. Ralf Rangnick Schalke’deyken sürmenaj noktasına geldiğini söyleyip bırakmıştı. Conte, Chelsea’de ailevi meseleleri yüzünden düşüşe geçtiğini itiraf ederken, Frank Lampard Everton’daki son devrinde, saha dışındaki baskılar ve ailesine duyduğu hasretin performansını etkilediğini söylemişti.
Şimdi misal sorun Guardiola için de geçerli. 3-3 biten Feyenoord maçı sonrası röportajda yüzündeki çizikler sorulduğunda, “Kendi kendime yaptım, kendime ziyan vermek istiyorum” dedi. Uyku ve sindirim sorunu yaşadığını, cildinde döküntüler olduğunu ve ruh halinin berbat olduğunu bu dönem farklı vakitlerde lisana getirdi.
Guardiola ile çalışanların onun hakkında söylediği bir 32 dakika kuralı var. Bu, teknik adamın aklının futboldan azamî uzak kalabildiği süreymiş. “Futbol dışında rastgele bir husus hakkında onunla en çok 32 dakika konuşabilirsiniz, sonra aklı yeniden futbola kayar” diyorlar. Bu kadar ağır konsantrasyon içsel çöküşe sebep olabilir.
Üzerine 30 yıldır birlikte olduğu hayat arkadaşıyla ayrıldılar. İlla ki boşanmanın da ruh haline tesiri vardır. Meskeni Barselona’da işi Manchester’da olunca, uzun aralık bağlantı yürütmeye çalışmak yıpratıcı olduğu için bu türlü bir ayrılık karar almışlar. Fakat asıl sebebin Guardiola’nın eşine “Manchester’dan ayrılacağım” kelamı vermiş olmasına karşın kontrat yenilemesi olduğu söyleniyor. Beş yıldır başka kentlerde yaşayan çiftin boşanma kararı teknik adamın performansının düşüşünde etken midir? Tahminen biraz. Ancak zati uzun müddettir başka yaşadıkları göz önüne alındığında ana sebebin bu olmadığı da aşikar.
“Altı sefer düşersen yedi kere ayağa kalkman gerekir” diyen Guardiola, bakalım bu sefer kalkabilecek mi? Yoksa düşenleri topladığımız Türk futbolunda Pep rüzgarı esmesi sanki yakın mı?
Manchester City’nin başında 505 resmi maça çıkan Pep Guardiola, 364 galibiyet elde ederken, 76 yenilgi aldı, 64 müsabaka ise beraberlikle sonuçlandı.
