Binlerce çocuğun öğretmeniydi, kahreden ayrıntı: Annemin çantasını almaya gittik, cenazesiyle karşılaştık

Olayın artından rastgele bir tutuklama kararı verilmezken kazada hayatını kaybeden Yeliz Baht’ın ailesi ve yaralananların hukuk çabasını 10 aydır sürdürüyor. Mağdurlar 17 Temmuz’da yapılacak duruşmadan tutuklama kararı beklerken kaza anına ait yeni güvenlik kamerası manzaraları ortaya çıktı. Manzaralarda, Tuğba E.’nin kullandığı arabanın orta sokaktan süratle çıktığı, evvel seyir halindeki cipe akabinde kaldırımdaki yayalara çarparak iş yerine girdiği anlar yer alıyor.

‘ÇANTASINI ALMAYA GİTTİK, CENAZESİYLE KARŞILAŞTIK’

Kazada hayatını kaybeden 2 çocuk annesi Anaokulu Öğretmeni Yeliz Baht’ın ablası Azime Mert, “22 Eylül akşamıydı. Konutumuzda otururken birden polis aradı bizi. ‘Çengelköy’de çok büyük bir kaza oldu. Burada Yeliz Baht’a ilişkin bir çanta var, gelip teslim alın’ dediler. Biz olağan o vakit öldüğünü bilmiyorduk. O çantayı teslim almaya gittiğimizde cenazesiyle karşılaştık, teşhis ettik. 22 Eylül akşamı gezmeye gidiyor. Çengelköy’ü, Çınaraltı’nı çok severdi. Her hafta oradaydı. O gün de gitmiş oraya. O gün de hayatının son günüymüş işte” dedi.

Kazadan bu yana ne şoförden ne de yakınlarından bir geri dönüş almadıklarını belirten Mert, “10 ay oldu. Yani iki ay sonra bir yıl olacak. Hiçbir formda karşı taraftan, ne bir hüzün, ne pişmanlık, ne de insani bir hisle bize bir geri dönüş olmadı. Bize olmadığı üzere, orada 7 kişi yaralandı. Ayağında platin olanlar mı dersin, çocuğu düşen mi dersin. Hiçbirine bir dönüş olmadı. Ne bir özür, ne bir ‘geçmiş olsun’, ne de bize ‘baş sağlığı’ manasında bir dönüş yapıldı. Bu bizi çok yaraladı. Acımız ikiye katlandı. Zira biz çok büyük bir kayıp verdik” diye konuştu.

‘DOSYA 10 AYDIR SAVCININ ÖNÜNDE BEKLİYOR’

İlk uzman raporunun akabinde şoförün hür bırakıldığını ve ikinci uzman raporunun dikkate alınmadığını söyleyen Mert, “Araçlarında ‘ambale’ isminde bir tabirle bir uzman raporu çıkardılar. Uzman raporunun çıktığı gün, tıpkı gün bayanı hür bıraktılar. Ondan sonra biz buna itiraz ettik. Tekrar bir uzman raporu alındı. Bu ikinci raporda, onların argüman ettiği üzere araçta bu türlü bir sorun olmadığı belirtildiği halde tekrar hukuksal bir süreç yapılmadı. Bayan 10 aydır hür. Evrak 10 aydır savcının önünde bekliyor. 17 Temmuz’da mahkemesi olacak. 10 aydır biz tüzel manada hiçbir aksiyon alamadık” sözlerini kullandı.

’75 YAŞINDAKİ ANNEM YİNE EVLAT ACISI YAŞADI’

Annesinin acıyı ikinci sefer yaşadığını söyleyen Azime Mert, “Anneme biz başta söylememiştik tahliye olduğunu, sonradan öğrendi. Tekrardan kızını kaybetmiş üzere bir keder yaşadı. Hiçbir formda bizimle bağlantıya geçmediler. Bizim beklentimiz, adaletin tecelli etmesi. Diğer bir şey istemiyoruz. Bizim için kazadan evvel ve kazadan sonra diye bir hayat değişti. Her şey değişti. Çok hüzünlüyüz. Yaşama sevinci dolu dolu bir insan gitti. Ve bu insan öğretmendi. Çocukları hala ağlıyor, velileri hala ağlıyor, bizi arıyorlar” diye konuştu.

‘POLİS BİZE BİR FOTOĞRAF GÖSTERDİ, ANNEMİZİN FOTOĞRAFIYDI’

Yeliz Baht’ın oğlu Ömer Yusufoğlu ise, “Biz annemizin meskene gelmesini bekliyorduk. Teyzem bizi aradı ve polisin aradığını, annemin eşyalarının bulunduğunu; ama annemi bulamadıklarını söylediler. Biz büsbütün, kaza esnasında annemin eşyalarını kaybettiğini, bir hastaneye gitmiş olabileceğini düşündük. Kazada yaralıların hangi hastanelere gittiğini araştırdık, annemi bulmaya çalıştık. Polis bize bir fotoğraf gösterdi. Annemizin fotoğrafıydı. Tanıdık. Vefat ettiğini söylediler. Tutuklandığını öğrendik. Olağanda bu şekil tutukluluk müddetleri 2 ay, 3 ay bulabilirken 2 hafta üzere kısa bir müddette, eksper raporunun çıktığı gün, sabah erkenden çıkan raporla birlikte bayanın salıverilmesi… Bunlar bize ikinci bir darbe oldu açıkçası. Şoka girdik” dedi.

‘RAPORDAN HABERDAR EDİLMEDİK, KENDİMİZ ÖĞRENDİK’

Süreç boyunca bilgi verilmediğini, birinci rapora karşı fakat sonradan itiraz edebildiklerini belirten Yusufoğlu, “Bilirkişi raporu çıktığında bu bize bildirilmedi. Avukatımıza da bildirilmedi. Kendimiz öğrendik ve öğrendikten sonra itiraz edebildik. Birinci eksper raporu, aracın ‘ambale’ durumunu yaşadığını söylüyordu. Bizim aldığımız uzman raporu ise tam aksisini söylüyor. Yani ‘ambale’ durumu olmadığını belirtiyor. Sonuç olarak, bir dikkatsizlik var. Bir ihmal var. Bir ihmal sonucunda bir can gitti. Ve giden can benim annemdi. Yüzlerce çocuğun öğretmeni. Tahminen binlerce çocuğun öğretmeni. Yüzlerce insanın çalışma arkadaşı. Hürmet duyulan bir insan ve çok gençti annem” halinde konuştu.

‘BU KAZA, ŞOFÖRÜN KUSURUYLA MEYDANA GELDİ’

Ailenin avukatı Müslüm Demirtekin, sürecin başından bu yana uzman raporlarına ve savcılık tavrına itiraz ettiklerini belirterek, “Rapor geldiği gün evraka baktığımda, raporla birlikte tahliye kararı verildiğini öğrendim. Bunun üzerine, tekrar rapor alınması gerektiği konusunda ihtarda bulundum. Zira bu rapor kâfi değildi; sırf bir trafik uzmanından alınmıştı. Sayın savcıyla görüştüğümde, bir elektrik mühendisi ve bir makine-mekanik alanda uzman bir kişi tarafından da rapor alınması gerektiğini söyledim. Devamında da bu raporda birden fazla yaralı ve hayatını kaybeden bir öğretmen olduğunu, dolayısıyla konunun ciddiye alınması gerektiğini söylememe karşın, söylediklerim dikkate alınmadı. Devamında da ben, Sulh Ceza Mahkemesi’nde bir elektrik mühendisi ve bir makine mühendisi olacak formda bir heyet raporu aldım. Evraka sundum ve tekrar tutuklanması konusunda talepte bulundum. Bu talebim de dikkate alınmadı” tabirlerini kullandı.

‘BU YENİ BİR KANIT FAKAT DİKKATE ALINMADI’

İkinci raporun içeriğine dikkat çeken Demirtekin, “İki rapor birbiriyle büsbütün çelişmektedir. İkinci alınan rapor, heyet raporudur. Ve açık ve net olarak şunu söylüyor: Bu kaza, aracın elektrik yahut mekanik sisteminden kaynaklı değil; şoförün kusurundan kaynaklı bir kazadır. Olağanda bu raporla tekrar tutuklanması gerekirdi. Zira bu yeni bir data, yeni bir kanıttır. Buna karşın tutuklanmadı. Ben yıllardır avukatlık yapıyorum. Bu türlü önemli bir raporun dikkate alınmaması beni şaşırttı. Âlâ bir soruşturma yürütülseydi, daha farklı bir sonuca gidilebilirdi. Artık önümüzde bir mahkeme, bir heyet var. Daha sağlıklı, daha adil bir yargılama olacağı kanaatindeyim” dedi.

‘BİR ANDA, HİÇBİR ŞEY ANLAMADAN SAVRULDUK’

Kazadan yaralı olarak kurtulan Hümeyra Çiriş, yaşadıklarını şu sözlerle anlattı: “Bir dükkanın önünden geçerken, hiçbir halde ses duymadım. Üstten bir otomobil geldi. Park halindeki araçla birlikte bizi sürükledi. Büsbütün dükkanın içinde sıkışmış halde bulduk kendimizi. Sahiden her şey bir anda, bir saniyede oldu. Kırıklarımız oluştu, vefat eden biri oldu. Aslında bu noktada bizi en çok sinirlendiren, üzen şey; üzerinden 10 ay geçmiş olmasına karşın istikrarsız, denkliği olmayan bir uzman raporunun yayınlanması ve hiçbir biçimde aranmamamız, bir baş sıhhati olsun aileye ya da bize bir ‘geçmiş olsun’, bir ‘özür’ vesaire belirtilmemiş olması, bizim sahiden sonumuzu bozan nokta bu oldu. O esnada yolda kim vardı, hiçbir şey anlamadık. Biz yalnızca üç arkadaştık. Yani eşim, arkadaşım ve ben. ‘Herhalde uçtuk, bir yerlere gittik, sürüklendik,’ dedik. Kazada o esnada otomobil kaç kişiyi sürükledi, ne oldu, yaşıyor muyuz onu bile anlayamadık.”

‘KAZADAN SONRA O YOLDAN GEÇEMİYORUZ’

Kazanın ruhsal tesirlerinin hala sürdüğünü belirten Çiriş, “Daha sonrasında bizi uzun bir mühlet kimse aramayınca ve vefat eden kişi gözümüzün önünde can verince… Ben arkadaşımı, vefat eden bayanın yanından çıkardım. Yani bunun travması hala üzerimizde. Biz o yoldan hala geçemiyoruz, yürüyemiyoruz, hiçbir şey yapamıyoruz. Şu an yolda yürürken bile bir korna sesi duysak, kaçıyoruz. Bizim bildiğimiz kadarıyla, ambale olan araç duraksar ve bir anda duman yükselir havaya. Fakat o esnada araçta rastgele bir duman yükselmesi kelam konusu dahi olmadı. Araç geri itildi ki biz ortadan çıkartıldık. Umarım, inşallah, 17 Temmuz’da birazcık da olsa içimize su serpilir. Zira insan hayatı dediğin şey bir anda unutulup, ‘boş ver’ denecek kadar kolay değil” diye konuştu.